27 Aralık 2009 Pazar

Eylül Akşamı

Bu şarkı benim hayatımda çok önemli bir yere sahip değildi belki ama çok sevdiğim bir insanın şu ana kadar verdiği en mantıklı (ay pardon en duygusal!) kararlardan birisi için onu teşvik etti...
Cesaretinize hayranım efendim. Keşke herkes sizin kadar cesur olabilseydi aklındakileri açık açık söyleyebilmek için. Telepati yapmak zorunda kalmazdık o zaman. Özendim doğrusu.
Telif haklarını gönderiyorum birilerine:)

Hiçbir Neden Yokken ya da Biz Bilemezken Tepemiz
Atmış ve Konuşmuşuzdur. Onca Neden Varken ve
Tam Sırası Gelmişken Hiçbir şey Yapmamış ve
Susmuşuzdur. Aynı Anda Aynı Sessiz Geceye Doğru
İçim Sıkılıyor Demişizdir. Aynı Sabaha Uyanırken
Kimbilir Aynı Düşü Görmüşüzdür. Olamaz mı?
Olabilir.

Onca Yıl Sen Burada
Onca Yıl Ben Burada
Yollarımız Hiç Kesişmemiş
Şu Eylül Akşamı Dışında.

Belki Benim Kağıt Param Bir Şekilde Döne Dolaşa
Senin Cebine Girmiştir. Belki Aynı Posta Kutusuna
Değişik Zamanlarda da Olsa Birkaç Mektup
Atmışızdır. Ayın Karpuz Dilimi Gibi Batışını
İzlemişizdir Deniz Kıyısında. Aynı Köşeye
Oturmuşuzdur Köhnede Belki de Birkaç Gün Arayla
Olamaz mı? Olabilir.

Onca Yıl Sen Burada
Onca Yıl Ben Burada
Yollarımız Hiç Kesişmemiş
Şu Eylül Akşamı Dışında.

Bostancı Dolmuş Kuyruğunda Sen Başta Ben En
Sonda Öylece Beklemişizdir. Sabah 7:30 Vapuruna
Sen Koşa Koşa Yetişirken Ben Yürüdüğümden
Kaçırmışımdır. Aynı Anda Başka İnsanlara Seni
Seviyorum Demişizdir. Mutlak Güven Duygusuyla
Başımızı Başka Omuzlara Dayamışızdırç Olamaz mı?
Olabilir.

Onca Yıl Sen Burada
Onca Yıl Ben Burada
Yollarımız Hiç Kesişmemiş
Şu Eylül Akşamı Dışında.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Tebdil-i Mekanda Ferahlık Vardır


Saat sabaha karşı 6 suları...Gözümü açtım, İstanbul'dayım. Bir süre boş boş bakındım pencereden. Havanın da etkisiyle her şey grimsi geldi gözüme ilk önce. Eskimiş hayallerimi hatırladım.Keşke demedim ama merak ettim. Olmamış olasılıklar birden çok şey kaybetmişim hissini yarattı içimde. Sonrası kısa bir hüzün, sağımda uyuyan Gülfem ve Gülfem'in etkisiyle gözümün önüne teker teker gelen Ankara'daki tüm sevdiklerim...Bu işler böyledir, nedense insanlar kötüyü görmeyi severler. Her bir nanenin ilk önce kötü tarafını görmemiz tembelliğimizin bir yansımasıdır tabi ama o bambaşka bir konu. Sözün kısası İstanbul iyi güzel de, Ankara da pek fena değil hani...Artık bu fikre iyiden iyiye alıştım.
Neyse, Şehr-i İstanbul'u bir de üniversite öğrencisiyken görelim dedik ve çalışmalarımıza başladık. Açıkcası bu plan da elimizde patlayacak diye çok korktum başları. Zaten 5h +İlyas Salman (biraz daha zayıfı) kılıklı bir organizatörün eline düşmemiz resmen bir musibet belirtisi gibiydi bizim için...Ama Allah'tan korktuklarımız başımıza gelmedi. Korkularımızın aksine gayet güzel bir gün geçirdik. Hatta bu dönemin en eğlenceli günüydü bile diyebiliriz. 10 saat içerisinde inanılmazı başardık, deli gibi gezdik ama klasik bir İstanbul gezisi değildi bu...Camileri gezelim, sarayları turlayalım muhabbeti yoktu bu sefer. Daha önce yapılmayanı yapalım dedik anlayacağınız.
Peki ne yaptık? Galata Kulesi'ne çıkıp manzarayı seyrettik, Erenler'e gidip nargile içtik, Mısır çarşısında "Abiye kıyafet ister misiniz, abla?" sorularına maruz kaldık...(abla nedir ya, biz daha 19 yaşındayız) ve tabi ki Türk erkeği nettir, her daim yardımseverdir vol bilmem kaçıda çekmiş olduk bu sırada:


Günün tek defosu kuşkusuz Disko Kralı idi. Saatlerce stüdyoya girmek için beklememizi geçtim beni esas şok eden şey stüdyo içinde yaşadıklarımızdı. Oturacağımız yerler konusunda bize çok cici bir bayan yardımcı oldu sağ olsun.
-Evet bayanlar, sizi şu köşeye alalım.
*Ama bizim grubumuz yukarıda kaldı.
-Olsun, siz burada oturun.
*Sebep?
-Kamera, açı falan, Okan'ın arkası...
*Oldu evet:S
Tabi ne kadar kaçabildik orası belli değil. Biz sıkıldık falan ama bir -iki saniye de olsa tvde görünmemiz en çok bizim anneleri sevindirdi...Hepsi reklam arasında telefona hücum ettiler resmen. İşte ilk reklam arası;
-Beste, izliyoruz!!!
*Anne ben konuk değilim ya...:)
Annem tüm programı seyretmiş, valla ben olsam en geç 1 saate bırakırdım.
Sonuç olarak gece 4.30'da biten programın ardından tekrar Ankara yollarında bulduk kendimizi... Ağrıyan sırtlar ve ayaklar ama bir de gülen suratlar kaldı elimize.
Güzeldi yani, çok güzeldi...