30 Ağustos 2009 Pazar

İş Hayatı, Dert Yumağı


Tam 4 gündür tabir-i caizse gece gündüz demeden çalışıyorum. ( sabah 9 - akşam 10 ) İlk iş deneyiminde kendimi bu kadar zorlamam iyi mi oldu, kötü mü oldu bilmiyorum. Zira hayallerim yavaş yavaş değişmeye başladı... Artık çalışan modern kadın olmak istemiyorum. Kafamda binbir tilki en kısa yoldan nasıl refaha ererim, onun hesabını yapıyor:d

Yani demem o'dur ki, iş hayatı çok zormuş. Tecrübeyle sabitlendi. Allahtan işin gezme tozma kısmı var, yoksa bu karmaşa hiç çekilmez. İşte bugünkü Meryem Ana- Efes gezisi...(aynı zamanda programın şu ana kadarki en rahat kısmı.)

Başmüfettiş'in gözünden;)




Dilek de tutdum:)



Benim ekibi sorarsanız, oldukça renkli tipler (her anlamda). Aramızda kalsın, biraz da tutumlular:) Alışveriş alışveriş dediler...Şöyle güzel bir alışveriş merkezine gidelim dedim. Tuttum bunları foruma götürdüm. İlginçtir ki, ben hariç kimse alışveriş yapmadı:) Neyse, misafirlerin dertlerini anlayınca ertesi gün hiç vakit kaybetmeden Kızlarğası'na gittik. Küçüklü büyüklü bir sürü nazar boncuğu aldılar. Ben de hayatımda ilk kez pazarlık yaptım:) Ve tabi alışveriş sonrasında Türk kahvesi içildi. (Fal da mı baksaydım acaba:d) Bir sürü de fotoğraf çektiler. İçlerinden bir tanesinin facebook hesabı varmış, diğer fotoğrafları bana en kısa zamanda gönderecek:) Şimdilik benden bu kadar. Geriye kaldı 2 gün...

25 Ağustos 2009 Salı

Mihmandar Beste

Şüphesiz bu yazla ilgili planlarım vardı ama bu kadarını cidden hayal etmemiştim. Yapmak istediğim birçok şeyi beni bile şasırtan bir kararlılıkla tek tek yerine getirdim. Bunları yaparken tatilimden de eksik kalmadım üstelik.
...
Şimdi sıra ilk iş deneyimimde. Evet, bütün aksiliklere rağmen en sonunda İZFAŞ'a "mihmandar" olarak kabul edildim. İlk iş için biraz ürkütücü aslında ama ileride benim için çok büyük bir avantaj sağlayacağı açık.
...
Malumunuz İzmir Enternasyonel Fuarı bu Cuma açılıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da açılış töreni ve fuarı ziyaret amacıyla yurtdışından gelen heyetler olacak. Ben ve diğer mihmandar arkadaşlarım bu heyetlere İzmir'de bulundukları süre içerisinde eşlik edeceğiz. Benim grubum Endonezya... Eşlik edeceğim kişiler:
- Sanayi Bakanlığı Başmüfettişi
- Sanayi Bakanlığı Uluslararası İşbirliği Genel Müdür Yardımcısı
- Ticeret Bakanlığı Kıdemli Uzmanı

Bir aksilik olmazsa 27 Ağustos 20.05' te İzmir'e varacak olan Endonezya heyetini havaalanından karşılayıp, otellerine yerleştireceğim ve böylece görevim başlamış olacak. Bitiş ise 1 Eylül 18.50'de İzmir Adnan Menderes Havaalanı'nda...
Bana sanş dileyin...

Çılgınlıkta Sınır Tanımayanlar

Nikahta imzayı attı, sevgilisine kaçtı!!!
İstanbul'da 2 genç, gizlice evlendi. Nikahtan bir saat sonra 'Evdeki eşyalarımı alıp, hemen geleceğim' diyen genç kız, soluğu eski sevgilisinin yanında aldı.
İzmir'de bekarlığa veda partisini eski sevgilisi ile kutlayan gelin adayı ( :S oh sefam olsun... kına da yakmışlar mı beraber! ) damat tarafından basılmıştı. İstanbul'da da nikahtan çıkan bir gelin eski sevgilisine kaçtı. Eyüp'te bir tekstil atölyesinde çalışan İsmail Duran (27) işyerinde gördüğü Bahar C.'ye (19) ilk görüşte aşık oldu. Genç kızla arkadaşlık yapmaya başlayan Duran, iki ayın ardından ise Bahar C.'ye evlenme teklif etti. Genç kız da Duran'ı sevdiğini söyleyerek teklifi kabul etti. İki genç, ailelerinin onay vermeyeceğini düşünerek herkesten habersiz dünya evine girdi.
Nikahtan bir saat sonra Bahar C. eşine, kıyafetlerini almak için annesinin evine gideceğini söyleyerek dışarı çıktı. Evden çıkan Bahar C., aradan saatler geçmesine rağmen dönmedi. Genç adamın merak ederek telefonla aradığı eşi annesinin evinde olduğunu ve midesinin ağrıdığını söyleyerek kendisine iki gün süre vermesini istedi. Aradan iki gün geçtikten sonra eşine ulaşamayan Duran, bu kez evlerine gitti. Ancak eşinin orada olmadıığını öğrendi. Duran, kızlarından haber alamayan aile ile birlikte karakola kayıp başvurusunda bulundu. Polis, kısa sürede Bahar C.'ye ulaşarak genç kızın, eski sevgilisi ile birlikte olduğunu belirledi. 2 günlük eşinin, eski sevgilisine kaçtığını öğrenen Duran şoka girdi. Eşinin evlendikten bir saat sonra kendisini terk etmesiyle yıkılan Duran, boşanma davası açtı.         

Hayır, nikah eski sevgiliye bir nispetti desek, mantıken eski sevgiliyle kızın arasının açık olması gerekir. Bu durumda nasıl oluyor da sadece bir saat sonra kız diğer çocuğa kaçabiliyor. Hadi kız pişman oldu teklifi kabul ettiği için, eski sevgiliyle de araları düzeldi heralde kaçmaya karar verdiler desek, neden nikahtan önce değil de sonra... Sanırım gerçekler nikah masasında dank etti kızın başına. Malum, nikahta keramet vardır...

23 Ağustos 2009 Pazar

Uzunca Bir Yanıt

Akıllı olduğum için değil ama, kafa yorduğum için öğrendim...Neyse:)

20 Ağustos 2009 Perşembe

Ramazan Geldi, Hoş Geldi!

Nasıl geçti koskoca bir yıl! Geçmez denen zamanlar nasıl geçti göz açıp kapayıncaya kadar. Geçen yıl bu zamanlarda hüzünlü bir koşuşturmaca yaşıyorduk ailecek. Malum evin kızı Ankara'ya kaçıyordu. Ne kaçış ama! Zorla geldim Ankara'ya, zorla da gönderildim. Neyse ki Bengü vardı yanımda. Aysuncuğum, " Bundan sonra siz birbirinizin kız kardeşi olacaksınız." derken haklıymış. Sonradan aramıza katılan "diğer kız kardeşler" de Ankara'yı yaşanılır kıldı benim için:)

Allah tüm oruç tutacaklara bu sıcağa dayanmaları için sabır ve güç versin.
Ama özlemişim ramazanı. En çok da pideyi:) Beni en çok heyecanlandıran detaysa gece saat 3'te kalkıp yemek yiyecek olmam:) Malum ben o saatte çoğunlukla ayakta olduğum için acıkmış olacağım ve sonrasında oturup güzelce karnımı doyurmak benim için muhteşem olacak tabi...
...
Zaman su gibi akıp gitti, bir yıl daha geçti, bir ramazan daha kapımızı çaldı...Eee ne diyelim o zaman, hoşgeldin ramazan...
Herkese hayırlı ramazanlar:)

Bu da benden olsun, alın size ramazan rehberi:)
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/ramazan2009/index.asp?hid=12315959

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Yazarcık


-Bu da yeni moda oldu!!! Artık bir kitabı satın almadan önce internette ordan burdan kitabın yarısını okuyorum. İclal Aydın'ın "Senin Adın Bile Geçmedi" adlı kitabı için de aynı durum söz konusu... Ancak kabul etmeyelim ki, kitaba ait bu küçük alıntılar merakımı iyice körüklüyor, okuma şevkimi artırıyor. Demek ki neymiş, merak zaman zaman iyi şeylere de vesile olabiliyormuş:)

-Bütün gençlik blog alemine akmış da haberimiz yokmuş. Bekleriz efendim, hepiniz gelin! Gelin de biraz neşemizi bulalım:)

-Motor, sen ne illet bir şeysin!!! Bobinine de, eksantriğine de...

- "Kötüler alemi almış başını gidiyor, iyiler kendini yormasın boşa!" desem de inanmayın. Her masalın sonunda kazanan mutlaka iyiler olur ;) Eee, hayat da bir nevi masal değil mi zaten:)

-Hırs...Kimine göre hayatın olmazsa olmazsı, kimine göre tüm kötülüklerin anası...Hırslı bir insanmışım, öyle söylüyorlar. Tamam, kabul ediyorum; var birazcık:P ...Ve yine kabul ediyorum ki, yıpratıyor zaman zaman insanı bu illet. Ancak ben, hırsın bana kazandırdıklarını da sevmiyor değilim hani. Hırsım inançla birleşince elimden bir uçan bir kaçan:P
( I've got a big ego, such a huge ego...I talk like this cuz i can back it up!!!)
Yapamadıklarım içinse...(bkz: ukte)
...
Bir de bu özelliğimi kıskananlar varmış duyduğum kadarıyla, onlara da buradan selamlar olsun, kıskanç!!! ( Ben de kıskancım ya, banane!)

O hikayedeki karınca benim:)

17 Ağustos 2009 Pazartesi

The Supremes vs Dreamgirls

All u have to do is dream...

Bir tarafta 1960'ların en önemli Pop-R&B gruplarından "The Supremes", diğer tarafta "The Supremes"in Amerika'daki yükselişi, zirvedeki günleri ve dağılışından yola çıkılarak çekilmiş 2006 yapımı bir müzikal; "Dreamgirls". Özünde bir "Broadway Müzikali" olan "Dreamgirls" sinemalarda da oldukça iyi bir çıkış yaparak Amerika'daki müzik piyasasının yakın geçmişine ışık tuttu. (bkz: The Supremes, The Shirelles, James Brown, Jackie Wilson...) Güzel vakit geçirmek isteyenlere önerilir.
...


İşte Dreamgirls'ün ilham kaynağı The Supremes...
The Supremes- Baby Love / 1964






14 Ağustos 2009 Cuma

Twitter Geleceğin Facebook'u Olur Mu?


Facebook'un Türkiye'de adını duyurmaya başladığı ilk günlerde, gençler arasındaki bu yeni akımın tamamen bir saçmalık olduğunu düşünmüştüm. Uzunca bir zaman bu yeni trendin bir parçası olmamak için direndim. Ancak facebook kısa zamanda beklediğimden çok daha fazla yol aldı. Tabir-i caizse "face çılgınlığı" o kadar büyüdü ki ( snowball effect) artık istesem de onu göz ardı edemeyeceğimi anladım ve sonunda bu günlere geldik. Şimdi her gün girip bir kere bakmazsam kendimi eksik hissediyorum.
...
Bugünlerde yine Amerika'da almış başını giden ancak Türkiye'de henüz adını facebook kadar duyuramamış başka bir intenet çılgınlığına merak sardım: Twitter... Sonu facebook gibi olur mu bilmem ama şahsi fikrim eğlenceli olduğu yönünde. Tabi siz Twitter için de bir teşhircilik örneği diyebilirsiniz ama Twitter'da kullandığınız nicknameler, gerçek kimliğinizi koruyor, eğer isterseniz tabi
Bakalım Türk gençliği Twitter'e ne zaman el atacak, ya da es mi geçecek onu? Zamanla göreceğiz.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Yurdumun Kuaförleri Kesmek İster


Konu saç olunca, bende akan sular durur. Saçımın istediğimden ne bir parmak uzun olmasını isterim, ne de kısa...Zira saç, görüntümüzü, simamızı en çok etkileyen unsurlardan biridir. Bu konuda oldukça mızmız olduğumu kabul ediyorum. Ama saç bu...Sizi vezir de eder, rezil de... Hassas bir mevzudur yani :) Gelgelim güzel ülkemin güzel kuaförleri (özellikle erkek bayan kuaförleri) hiçbir zaman sizin dediğinizi tam olarak yerine getirmez. "Saç buldun mu kes abi, bakma gözünün yaşına." Adamlardaki bilinçaltı çok fena...Daha bugün konuştum bir tanesiyle, adam "Rüyalarımda sürekli kadınları görüyorum." dedi. Ben de " E yani, ne var bunda, ne güzel işte." tarzında bir tepki verince, "Öyle değil ama... 50 yaşında kadınlar, makaslar, fırçalar, saçlar görüyorum ben." diye karşılık verdi. Adamın psikolojisi bozulmuş resmen bütün gün benim gibi uyuzlarla uğraşmaktan. Bazen düşünüyorum da kuaförler bizim saçları keserken bir nevi intikam alıyorlar bütün kadınlardan:P Yoksa, neden hep söylediğimizin tam tersini yapsınlar ki...
...

Neyse efendim, bugün belki bir istisna olur, şu kuaförden bir kerecik de olsa memnun ayrılırım dedim ama sonuç yine değişmedi:
Hazin son...Yenilgi...

Naki=10
Beste=0

Bkz:

Level 1: Bak kısa olmasın ama tamam mı, ucundan azıcık, lütfen...
Level 2: Ay ay ay...Yeter tamam, bırakalım...
Level 3: Allahım sana geliyorum!!!
Final: Gitti bizim Rapunzel gibi saçlar... Neyse, kökü bende nasıl olsa:)

11 Ağustos 2009 Salı

Ayar Çekme Sanatı!


Edebiyat dünyasının polemikleri her zaman ilgimi çekmiştir. İki insanın çekişmesinden çok daha fazlası vardır o tartışmalarda. Onlara "tartışma" demek bile bir hakerettir aslında. Öyle sanatsal yapılır ki bu iş, işin edebi boyutu o kadar ön plana çıkmıştır ki, zaman zaman seviyenin düşmesi bile sizi rahatsız etmez. Sıradan bir insanın ağzında oldukça vasat durabilecek sözler, küfürler bu insanlar tarafından edebiyatın o güzel derinliği ile öyle bir allanıp pullanır ki, size sadece olup biteni hayranlıkla izlemek düşer.

İşte hiciv ustası Nefi'den müthiş bir örnek:

"Tahir Efendi bana kelp demiş,
iltifatı bu sözde zahirdir.
maliki mezhebim benim zira,
itikadımca kelp tahirdir."


Mini Sözlük

*kelp = köpek
*maliki = sunni mezhebinin dört alt kolundan biri
*itikat = inanç
*tahir = temiz

Bu dörtlükle kendisini temize çıkaran Nefi, Tahir Efendi'ye de köpek sözünü aynen iade ediyor. Hayran kalmamak elde değil...

Ali Koç'un kulakları çınlasın...

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Thunder.

Beni ne kadar takip ediyorsunuz bilmiyorum ama bir süredir içimden geçenleri, duygularımı,üzüntülerimi,mutluluklarımı ve ekstra sıkıcı hayatımı sansürsüz(!) bir şekilde sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Bir gerçek var ki bu sanal günlük bana ilk günlerde vadettiğinden çok daha fazlasını sundu. Ona büyük bir sevgiyle bağlandım:) Blog işini de sevdim doğrusu, kıvırır gibiyim sanki...İşte bu yüzden işi biraz daha büyütmeye karar verdim(k). Bundan sonra bir bloğum daha olacak. Daha doğrusu üyesi olduğum bir blog...
...
Bloğumuzun adı "Thunder". Bir ekip çalışmasının ürünü... Yukarıda da bahsettiğim gibi benimle birlikte başka yazar arkadaşlarım da olacak siteye katkılarını sunan... İçerik olarak tobeeornottobee'den farklı olacak kuşkusuz. Ama siz beni ve yazılarımı "bee" adı altında Thunder'da da okumaya devam edebilirsiniz. İşte size link:
nthundern.blogspot.com/
...
Tabi bu gelişme kendi bloğumu boşlayacağım anlamına gelmiyor. Buraya çekilmeye ve kendimi anlatmaya her zaman ihtiyacım olacak. Ne de olsa burası benim biricik mabedim ve ilk göz ağrım...

7 Ağustos 2009 Cuma

Tesadüf Bilinçaltımızdır!


Şu sıralar denemeler romanlardan daha çok ilgimi çekiyor. Kendimi özgür hissediyorum deneme okurken...Herhangi bir bağlılık olmuyor çünkü. Ne zaman istersem o zaman alıyorum kitabı elime. Yeri geliyor 5 sayfa, yeri geliyor 50... Altını çize çize okuyorum onları, bana öğrettikleri daha fazlaymış gibi geliyor nedense...
...
Ahmet Altan'ın İçimizde Bir Yer adlı kitabının "Bir Sabah Uyandığında..." adlı denemesinde müthiş bir cümle geçiyor. " Tesadüf Bilinçaltımızdır." İlk bakışta anlam verememiş olabilirsiniz bu cümleye... Ama Altan anlatmaya devam ettikçe aslında ne kadar doğru ve farklı bir bakış açısı olduğunu hissediyorsunuz.
...
Hayat bir tesadüfler silsilesi midir? Daha da önemlisi bu tesadüfler cidden garip rastlantılar sonucu meydana gelmiş, hayatımızda çok da anlamı olmayan ufak ayrıntılar mıdır?
Tesadüf dediğimiz şey kimi zaman hayatımıza köklü değişiklikler getiriyor ya da etkileri o değişikliklere vesile oluyor. Tesadüfler birçok insanın yaşamının dönüm noktası haline gelebiliyor. Ancak bizler tesadüfleri hep onunla karşılaştıktan sonraki boyutuyla inceliyoruz. Ya bunun daha öncesi de varsa?
İşte Altan'ın söylemek istediği şey de tam olarak bu aslında. Tesadüfler aslında tesadüf değildir. Tesadüfleri hazırlayan aslında bizleriz. "X " kişisinin hayatımıza girmesi aslında tesadüf değil... Biz kendimizi onun varlığı için uzun bir süredir hazırlamışız ki onu gördüğümüzde sadece görmekle kalmayıp onu hayatımıza katmak istemişiz. Yoksa o da oradaki "diğer" insanlar gibi sadece "diğer insan" olarak kalacaktı...
...
Bilinçaltımızın bu denli bir güce sahip olduğunu bilmek çok güzel...Ben sadece düşüncelerimle bile hayatımı değiştirebilirim aslında.
...
Tesadüfler hiç eksilmesin hayatımızdan...

6 Ağustos 2009 Perşembe

Sınav korkusu insana neler yaptırırmış!!!

Dilek Hanım'ın Müthiş Başarısı...Her gün 100 soru sınavlara iyi gelir:)

Deneme 1:

Dilek: 100
Beste: 96

Deneme 2:
Dilek:100
Beste:92

Yukarıda gördüğünüz rakamlar sürücü kursumuzun yapmış olduğu deneme sınavının sonuçlarıdır.

Bu sonuçlar karşısında annemin önünde sadece saygıyla eğiliyorum. Ben de dahil olmak üzere sınıftaki herkesi geçip ilk sıraya oturdu:)
Hırsımın kimden geldiğini merak ederdim. Bu durumda babamın "Benim çocuklarım bana benzer." teorisini de çürütmüş oluyoruz sanırım:)

Anne Ben Boşverist Oldum!!!

Boşverizm Karl Boshwer ( evet boşver:)! ) tarafından ortaya atılmış bir düşünce akımı... Felsefesi adından da anlayabilceğimiz üzere boşvermek...Ama öyle böyle değil, cidden boşvermek!!!

Boşverizm kelimesi hayatıma yaklaşık 5 dakika önce sevgili arkadaşım, ulu:)http://www.uludagsozluk.com/goster.php?id=5753021 insan Nesrin Dönmez tarafından sokuldu. Bkz:

...
Şaka bir yana, aslında benim gibi kendi içinde obsesif olan insanlar ( her konuda ama , bir de kendi içinde diyorum, yani çevresindekilere ya da zarar vermesi umulan insanlara değil de bilgiğin kendisine zarar veren... ) Boshwer'in söylediklerine kulak vermeli...
Neyse bazen anlıyorsunuz ki kafanız kafa yorduğunuz şeylerden çok daha kıymetli. Ama benim gibi bu durumun farkında olup da "Banane. Kafa benim değil mi" diyenlerdenseniz daha çok üzülürsünüz...

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Taşların Gücü:)



"Change" sloganıyla yola çıkan tek kişi Obama değil aslında... Yes, I can!

En az benim kadar deli olan canım teyzem Salı günü kolumdan tutup beni Hatay'a götürdü. Neymiş efendim burcumuza göre taş alacakmışız, özenmiş. Peki, alalım çok istiyorsan dedim ve yola koyulduk. Bir süre sonra aradığı niteliklere sahip, güzel bir bujitericide bulduk kendimizi. Gayet hoş bir ortam yaratmışlar, hangi burca hangi taş alınırmış, o taşların özellikleri neymiş teker teker yazmışlar. Ne yalan söyleyeyim, bir süre sonra ortam benim de ilgimi çekmeye başladı. Şöyle bir bakıyım dedim benim burcumun taşları neymiş. Taşların özelliklerini teker teker incelerken gözüme birden akik taşı ilişti. Özellikleri:
-Sinir ve stresi azaltır.
-Tembel bünyelere canlılık getirir.
-Kişinin yaşadığı an'a konsantre olmasını kolaylaştırır:S :)
İşte bu dedim. Aradığım taş buydu. Ne kadar büyük olursa etkisi o kadar fazla olur(!) diyerekten yukarıda da gördüğünüz kolyeyi aldım, teyzem de eksik kalmadı tabi... Artık ne kadar faydası olur bilemiyorum ama işimiz taşlara kaldıysa fena:)
...

Teyzemden gelen ilk tepki:
-Taş işe yarıyor mu bari?
-Çok büyük bir fark hissedemiyorum:) ama kolyeyi beğendim.
-Bu çok büyükmüş ya, boynum ağrıyor, sinirlerim daha çok bozuldu...:)

4 Ağustos 2009 Salı

Karşılaştırmalı Edebiyat Volume I =)

Afyon Yuttursan Kontrolünü Kaybetmeyecek İnsan vs Doğuştan Bir Miktar Şarhoş Olan İnsan...

Kimin kim olduğunu söylememe gerek yok sanırım...
Bazen merak ediyorum, taban tabana farklı kişilikleri olup da bizim kadar iyi anlaşabilen ( ya da birbirine katlanabilen! ) başka iki arkadaş var mıdır? Beni bilen bilir, zıt gittiğim insanlarla çok vakit geçiremem... Şahsi fikrim Gülfem hanımın benim tam zıttım olduğudur. Ancak, kendisine de daha önceden söylediğim gibi ondaki durum biraz farklı. Artık aura mı desem, saflık mı desem, iyi niyet mi desem bilemiyorum:p Ama bir gerçek var ki bugüne kadar bana yaptığı tüm uyuzluklara rağmen ondan bir türlü kopamıyorum... Peki ama ne var da bu kadar farklısınız diye sorabilirsiniz. Oturup size liste de çıkarabilirim ama buna hiç gerek yok. Beste neyi yapmıyorsa bilin ki Gülfem onu yapıyordur, Beste neye hayır diyorsa Gülfem ona evet diyordur... Fakat ilginçtir ki vardığımız noktalar hep birbirinin aynısı.
...

İkimizde aynı noktaya varıyorsak, aynı noktalara vardığımızda tavırlarımızdan şikayetçi oluyorsak, zaman zaman üzülüyorsak hatta, bir yerlerde hata yapıyoruz demektir. Marifet şu yukarıda yaptığım benzetmenin ortasını bulabilmek herhalde. İşte bu yüzden Gülfemciğim, aldığımız radikal kararları uygulamak bizim için farz oldu. Zira ne kendim üzülmek isterim daha fazla, ne de sevdiklerimin...
...
Günün sözü: Gerçek dost muhtelif zamanlarda yanında olup, daha sonra sana sırt dönen değildir. Bu satırları okuyan güzide insan, sen de bir dön bak bakalım arkana, orada neler var...
...

Gulfemss, bütün hayatın boyunca mutlu olman dileğiyle;) ( Gözümü de kırptım, bilmem anlatabiliyor muyum?)

Başlığı yok

Aç birinin iyi bir yemeğin tadını almasının neredeyse imkansız olduğunu, yemeğin gerçek lezzetini fark edebilmek için biraz doymuşluk gerektiğini çok sonraları öğrenecektim.
Ahmet Altan

Ben öğrendim
Bundan sonra farklı olması dileğiyle her şeyin...

Ben anlamadım bakışı atan insan! Her şeyi anlamak zorunda değilsin...Bir kere de anlama...

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Gelişmeler...


Maşallah diyin bakim!

Bloğu takip edenler bilir, zamanında Bengü'ye evimize olan ziyaretlerini en kısa zamanda iade edeceğimi söylemiştim. Ettim. Aslında gelir gelmez yazacaktım ama Bengü'ye ulaşır, ondaki müthiş Mert resimlerini de eklerim diye bekledim fakat sevgili Balkan'dan hâlâ tık yok.
Neyse efendim haftasonu Torbalı'ya küçük bir ziyaretim oldu. Ama ne ziyaret... İlk olarak Torbalı'da kalmama izin vermeyen babamı ufak bir oyunla tongaya getirdim. Sonrası muhteşem zaten...
-Berna ablayla tanıştım...
-Mert ile tanıştım...
-Kordon hayalleri suya düşse de Syn Kırdal ve Bengücüğüm ile korulukta güzel bir akşam geçirdim...
-Havuza gittim...
Müthiş bir haftasonu geçirdim kısacası. Bir süredir tekdüze giden hayatıma renk gelmiş oldu.(bu noktada MMÇ' ye selamlarımı iletiyorum :P ) . Bana bu güzel haftasonunu yaşatan Balkan ailesine de güleryüzleri ve hoşsohbetleri için sonsuz teşekkürlerimi borç bilirim...

Kısa kısa:
-Sürücü kursu bütün sıkıcılığı ile devam ediyor... Direksiyona geçseydik artık yahu=(
-Yeni kararlar almaya devam! ( 1,5 ay sonra aldığım kararları uygulamazsam bana yazıklar olsun! )
-Alınması gereken ama bir türlü alınamamış kararlar bütün sinir bozuculuğu ile kafamda dolanmaya devam ediyorlar!
-Daha az sinirli bir insan olma çabalarım boşunaymış gibi bir his var içimde ama hayırlısı.
-Erolcan'ın tavsiyesi ile dinlemeye başladığım Deep Purple'dan Perfect Strangers'ı şiddetle öneririm.( Evet, 2.25'den sonraki solo çok iyi...)
-Hayatımıza giren insanlar üzerimizde ne kadar da büyük etkiler bırakabiliyor. Şasırtıcı!
-Rüyalara inanır mısınız? Ben inanırım... İleride ben yazmıştım demem inşallah! ( Bir dakika ya, benim burada inşallah görürüm demem gerekiyordu...Yoksa yoksa Mesnevi işe mi yarıyor? İyi bir insan mı oluyorum yani! Mevlana aç kollarını sana geliyorum! )
-Bu gidişle bana bir tek Mevlana kollarını açacak ama neyse=)
-Evet, insanları fotoğraflardan tanıyamazsınız.