19 Eylül 2009 Cumartesi

Önümüzdeki Günler Kuru Geçeceğe Benzer, O Zaman...

Elimde bu kadar malzeme olmasına rağmen yazamıyor olmam son günlerde beni tedirgin etmeye başlamıştı. Bugün anladım ki sorun bende değil.İçimdeki yazma hevesini körelten canavar Bilkent'miş arkadaşlar, telaşa mahal yok yani!!
Evet, bayram dolayısıyla Ankara'da daha ikinci haftayı doldurmadan İzmir'e dönüş yaptık. Çok uzun zamandır Bengü'yle yolculuk yapmamıştık. Özlemişim valla ne yalan söyleyeyim. Evimi de özlemişim. Ama evimdeyken de Ankara'yı özlemişim. Özlemek güzel bir şey yahu, Allah özlemeyi özletmesin. En azından özleyebileceğim insanlar var çevremde. Aman neyse( Yaşasın yeniden zırvalayabiliyorum )
Peki Bilkent'te neler oluyor?
Daha dersler tam başlamadığından okul pek sıkmadı beni. Tek sıkıntım uyku düzenim. Ertesi gün ( ertesi gün bile değil aslında ) 8.40'da dersim olmasına rağmen 3'te yatabiliyorum mesela, hem de zorla... Bu konuda acil bir değişikliğe gitmem gerek. Yoksa sonum fena. Yani kütüphanede uyumak güzel de, nereye kadar diye sorarlar adama.
Kompozisyon, gramer gibi giriş derslerinden kurtulup; novel, short story gibi baba bölüm derslerine atlamamız da beni pek rahatsız etmedi. Bir de artık bizim bölümümüzde de kısmen karma eğitim(!) uygulanıyor çok şükür. Tiyatro ve felsefe bölümleriyle mitoloji dersini birlikte almamız( ki Bilkent'in şu ana kadar verdiği en mantıklı karardır bence) sınıfımızdaki erkek nüfusuna %500 gibi müthiş bir katkıda bulunarak bizim kızlara belki de hayatlarının en önemli fırsatını sunmuş oldu. Ayrıca tarih derslerini Nesrin ile birlikte alıyoruz. (Aman Tanrım! bir endüttürücü, ne büyük bir şeref. )
Okul hayatı böyle giderken sosyal hayat da pek fena gitmiyor gibi(Tahtalara vuralım hemen). Aksi olursa da sebebi ben değilim bu sefer, yurtlar müdürlüğü...
Bir de bugünlerde etrafımda cereyan eden olaylar yüzüme kocaman bir tebessüm kondurdu. Sevdiğim insanlar mutlu olunca ben de mutlu oluyorum sanırım. Sevmediklerim içinse...( Mevlana nerdesin? )
Bu 12 gün içinde neler yaptığıma gelirsek...
- İlk kez nargile içtim.( Aynı zamanda sonuncu içişim. DEĞİLMİŞ)
Nereye bakıyorsun demeyin, fenerin maçı vardı o sıralarda:)
-Üçüncü dil için kollar sıvandı. ( Almanca'yı saymaya dilim varmıyor, onu geçelim lütfen )
-Sofa keşfedildi.
-Nesrin'in izinden gidilerek hanımağa olmaya karar verildi. ( Katkılarından dolayı MMÇ'ye teşekkürler...)

-Falın gözü çıkarıldı.( Aaaaaaa, ne görüyorum öyle... Bu gerçek olamaz!)
Dikkatli bakın, o basit bir kahve falı değil:) Geleceğimin ipuçları yatıyor o fincanda:)

Dahası da var, ama zamanı gelince söylerim. Şimdilik bu kadar.

MMÇ'ye Not: Hem yazı yazıp hep çevirimiçi olabilirim, meşgulde neymiş? Bir de ileri görüşlü bir insan değilim ben. Gözlemleyebilme yeteneği diyelim biz ona en iyisi:)
Mecburi not: Sinan bey'in uyarısı üzerine yazıya küçük bir ekleme yapıyorum:
Tarih derslerini hem Nesrin, hem Sinan ile alıyorum....AAAA Matematik bölümünden biri, ne büyük bir şeref!

13 Eylül 2009 Pazar

Zorunda Mıydım Ki?

Başladı...
İkinci kat, doksanıncı yurt ( --->bir kız nasıl çirkefleştirilir? )
Numara 204=Gülfem'in yan taraf= Tam Hakimiyet
Nesrin, gel bize bazı bazı:)
Bengü'ye benden gelsin:)
seni ben ellerin olsun diye mi sevdim?
ah ellerin olsun diye mi sevdim?


Cümle kuramamanın ya da kurmak istememenin kişiyi getirebileceği noktalardan sadece birisindeyken!

6 Eylül 2009 Pazar

Eşyalar ve Kalpteki Dört Odacık


Farkındalığın ne demek olduğunu anlamaya başladığım günden beri, yaşadığım bütün acıları, sıkıntıları, üzüntüleri ve hayal kırıklıklarını sakladığım bir köşe var kalbimde… Kalbimin dört odacığından birini onlara tahsis etmişim zamanında büyük bir cömertlikle. Barışık değilim ama o odacıkla… Kapısını açmadım hiçbir zaman, önünden bile geçmişliğim yok aslına bakarsan. “Unutkanlık iyidir.” demişim hep. Yapmam gerekeni yapmışım işte, gerisi azıcık zaman. Ama her şeyin bir sınırı varmış…
Dolaplara tıkılan eşyaları bilirsiniz. Büyük bir vurdumduymazlıkla atılır bütün eşyalar oraya tek tek… Sonra bir gün yine elinizdeki bir eşyayı aynı vurdumduymazlıkla dolaba tıkarsınız, tam arkanızı dönüp yola devam etmeye hazırlanırken kapak açılıverir ve dolapta ne var ne yoksa hepsi savrulur gider. Anlamsız gözlerle arkaya baktığınızda karşınızda gördüğünüz şey bir nevi enkazdır. İşte tam o noktadayım şu sıralar… Arkama döndüm, bir enkaz gördüm ama ne yapacağımı bilemedim. Sorgulamak istedim sonra. “Ne diye gittiğim her yere onları da taşıyorum ki?” diye kızdım kendime . Yıkıp geçmek lazım aslında o odayı… Peki bunu yaparsam, o dört odacıktan birini bir mezarlığa çevirirsem, o odacığa giden damarlardan birini kesersem ya da, elimde kalan sözde kalple yoluma devam etmem mümkün olacak mı? Ateşkes mi imzalamalıyım yoksa? Şöyle tek tek toplasam her şeyi, yerli yerince koysam eşyaları yine dolaba kendi iyiliğim için? Arada kapıyı aralasam hatta durumu yoklayayım diye… Bunu mu yapmalıyım yani? Doğrusu bu mudur? Hayır, odayı bilmem ama eşyaların hepsi benim vücudumda benden tüketerek benle yaşamayı hak etmiyor. Hem zaten sırasını bekleyen yeni acılara da yer açmak lazım. Kalan sağlar bizim olsun. Odacığa da dokunmam, o görevini yapıp bütünü oluşturmak zorunda… O zaman bir süpürge verin de temizlik yapayım bari odanın kapısını yeniden kapatmadan önce…

2 Eylül 2009 Çarşamba

Bir Şeyler, Bir Şeyler

Hafif bir kırıklık var üzerimde bugün. Mevsim değişikliği herhalde...Bir de yorgunluk var tabi. Vallahi şaşırdım desem yalan olur. Uzun zamandır bu kaçınılmaz sonu bekliyordum. Bu aralar fazla yüklendim kendime, aktiflik tavan yaptı:d Bendeki tembel bünye bu durumu anormal karşılamış olacak ki tepki vermekte hiç gecikmedi. Umarım kötüleşmez durumum gider ayak... Malum bu hafta yapılacak çok iş var:)
Söz hazır yapılacak işlere gelmişken, hemen haftanın bombasını(!) patlamak isterim. Evet millet, en sonunda direksiyon derslerim başladı:) Bugün hayatımda ilk kez direksiyonun başına geçtim. (yok yok, cidden ilk!) Âdettendir ilk başta boş bir arazide birkaç alıştırma yaptık. Yarım saat ya var ya yok kurs hocam bana "Hadi, çık yola" dedi. İşte o anda elim ayağım boşaldı:) Kıvırdım mı kıvırdım. Süper değildim belki ama arabayı kaydırmadım, stop ettirmedim:) Tek sorunum debriyajdan ayağımı çok hızlı çekmem... Eee, o da ilk günün acemiliği, olsun o kadar. Dersler birkaç gün daha devam edecek. Gelişmeleri aktarırım artık:)

Notumsu: Bu yazı Bengü'nün verdiği gazla yazılmıştır.
Ben yazar, sen çevirmen
Var mı bizimle boy ölçüşebilen?

Kitabıma geri döneyim bari=)